8.2 C
Almanya
Cuma, Mart 29, 2024

Anam mı, karım mı?

ŞİNASİ DİKMEN

70 yaşındayım. Türk vatandaşıyım. “Ne Mutlu Türküm“ demedim. Ama “Yahu biz Türkler adam olmayız“ da demedim. İçinde doğup büyüdüğüm kültürün bana uygun en iyi taraflarını aldığımı iddia ediyorum. Bazı Avrupai olmayan alışkanlıklarımın olduğunu, bana başka dünyadan bakma alışkanlığı edinmiş dostlarım söylüyorlar. Örneğin; ben herhangi bir kahvede-cafe demeye daha alışamadım- otururken masama gelen birinin içtiklerini kendim öderim. Örneğin: Evime gelenin ayakkabılarını çıkarmalarını beklerim. Örneğin benden yaşlı biri geldiğinde-yahu, inanmayacaksınız ama benden yaşlı olan insanlar da var- şöyle bir toparlanmaya başlarım. Bu davranış biçimi torunlarıma yabancı geliyor ama neyse!
16 Nisan için yapılan kavgalar benim Almanya‘daki hayatımın dengesini bozdu. Eskiden, Almanya‘daki Müslüman düşmanlığına ve rasizme karşı Alman dostlarımla birlikte karşı koymaya çalışıyorduk. Şimdi Türkiye-Almanya kavgaları Alman dostlaımı benden uzaklaştırdı. İslam düşmanlığına karşı benle birlikte olacak Alman bulamıyorum yavaş yavaş. Sendikalar kırgın, Yeşiller dargın, SPD sinir, CDU “sizden başkası beklenmezdi zaten“ havasında, Alman sanatçıları ve intellektüelleri sırtlarını dönüyorlar.
Türkiye‘den gelen siyasetçilerin Almanya‘nın faşist olduğunu iddia etmelerine inanamıyorum. Ne demek inanamıyorum. Red ediyorum. Almanya faşist bir toplum değil. Alman devleti de faşist değil. Almanlar arasında yabancı düşmanlığı yapanlar, faşist eğilimli ve hatta faşist olanlar var. Ama bu azınlık, Alman toplumuna yön verecek intellektüel ve mali güçte değil. Buna rağmen iki de bir “Almanya faşist demek, benim cocuklarımın ve torunlarımın yaşam biçimini zehirliyor. Daha geçen gün torunlarımdan biri: “Dede, yoksa Türkiye‘ye geri mi gönderecekler bizi?“ diye sormasına neden olmak hiç bir insanın hakkı değil. Düşünün bir kere: 300.000 Türk bu ülkeden kovuluyor ya da gidiyor ya da Türkiye‘ye gelmesi isteniyor. Bu dram, çok can yakar, çok can alır dostlar. Aman, bunu düşünmek bile istemiyorum.
Türkiye‘deki sayın büyüklerimizden önce düşündük biz, Alman komşularımızı Türkiye‘ye davet etmeyi. Ben zamanında kaç kişi götürdüm Türkiye‘ye, kaç kişiye tavsiye ettim, kaç kişiyi Türk havaalanlarından aldım. Biz böyle reklamını yaptık ülkemizin. Şimdi aynı davetlerimizi kimse dinlemiyor. “Faşist bir Alman‘ın ne yapacağı belli olmaz,“ diye dalga geçiyorlar davet ettiğim Almanlar benimle. Almanlar ve Almanya hakkında uzaktan yazan Türk köşe yazarlarına bakıyorum ya ben onların yazdıkları Almanya‘da yaşamıyorum ya da benim yaşadığım Almanya‘yı onlar tanımıyorlar. Ben kaç yıldır söylerim; Neden bizi küçük görürler bu köşe yazarları: Gurbetçiler, Almancılar. Ben gurbetçi degilim. 45 yıldır bir yerde ikamet eden, çoluk çocuk sahibi olan, torun torba yetiştiren biri gurbetçi mi olurmuş? Ben Almancı da değilim. Ayakkabı alıp satana, ayakkabıcı denir, gazetecilik yapana gazeteci denir, demir‘den geçinene demirci denir, onları anladık. Ben, Alman alıp Alman satmıyorum ki adım Almancı olsun. Hollanda‘dan Türkiye‘ye izine gidene de Almancı diyorlar, F‘ansa’dan gelene de. Ben ne İngilizci tanıdım, ne Amerikancı ne de Kanadacı. Almancı biraz salaktır, biraz görmemiştir, onun için Türkiye‘de herkes kazıklar onu. Allah için, Türkiye‘de herhangi bir şekilde kazıklanmayan Almancı var mıdır? Ben ve benim yakın dostlarımın iddiası: “Evet biz kazıklandık.“
Onun için diyorum ki; Biz kendimizi burda tam kabullendirmeye uğraşırken ters etki yapan davranış ve kelimelerden kaçınsınlar siyasetçi büyüklerimiz. Biz yine ülkemizin siyasi ve ekonomik geleceğine katkıda bulunacağız. Biz tüm olayları yakından takip ediyoruz. Sağolsunlar kendileri, biz hem seçimlerde hem de bu referandumda kendi siyasi beğenilerimize göre seçimimizi yapacağız. Ben örneğin HAYIR diyeceğim.
Sayglarımla. (24 Mart 2017)

Son Haberler

İlgili Haberler