8.7 C
Almanya
Cumartesi, Nisan 20, 2024

Büyükada davası başladı

Kamuoyunda Büyükada davası olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılanacağı dava bugün İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görülmeye başlandı.

İddianamede, sanıkların “silahlı terör örgütlerine yardım etme” ve “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamalarıyla 10 ila 15 yıl hapisleri isteniyor.

Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın birinci katında yer alan büyük salonda başlayan İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Peter Frank Steudtner, Ali Ghravi, Günal Kurşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran, Nalan Erkem, Veli Acu ile tutuksuz sanıklar Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli katıldı. Başka suçtan tutuklu sanık Taner Kılıç ve tutuklu sanık İlknur Üstün ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmada hazır bulundu.

‘AVUKATLARIN ULAŞAMADIĞI DOSYAYA MEDYA ‘CASUSLUK’ DEDİ’

MA’nın aktardığına göre, daha sonra ilk olarak hak savunucularından Özlem Dalkıran savunma yapmaya başladı. Dalkıran, iddianameyi defalarca okuduğunu dile getirerek, “Nasıl oldu da hak savunucularının bir araya geldiği örgüt toplantısı oldu?” diye sordu. Avukatlarının dahi dosyaya ulaşamadığı süre içerisinde “casusluk” ile suçlandıklarını gazetelerden öğrendiklerini kaydeden Dalkıran, yargılananların ortak noktasının hak savunucusu olduğunu, uzun süredir birbirilerini tanıdıklarını ve bugün de birlikte yargılandıklarını söyledi. Gözaltına alındıkları günden beri bazı medya organlarının gizli toplantı, casusluk toplantısı olarak tanımladığını dile getiren Dalkıran, ancak toplantının gizli bir toplantı olmadığını, dar bir toplantı olduğunu söyledi.

‘TOPLANTININ FOTOĞRAFLARINI PAYLAŞTIK’

İstenildiği durumda otelde gizli bir şekilde toplanabileceklerini kaydeden Dalkıran, “Gizli yapmak isteseydik dışarıdan kimseyi toplantıya çağırmazdık. Ama bizim içimizde tanımadığımız çevirmenler vardı. Gizli ise neden tanımadığımız çevirmenleri toplantıya alalım. Toplantıdan fotoğraflar sosyal medyadan paylaştık. 11 hak savunucusunun iç toplantı için bir araya geldiği toplantı gizli ve casusluk toplantısı olarak gösterilmesi bundan sonra hak savunucularının bir araya gelmesi önünde büyük bir tehlike olarak duruyor” diye konuştu.

‘TOPLANTI YASAKLI DEĞİL’

İnsan hakları kurumlarının bilgiyi gizlemediğini, aksi takdirde eline gelen bilgileri duyurmak ve ifşa etmek istediklerini ifade eden Dalkıran, hak savunucularının gazeteciler gibi kendi kaynaklarını açıklayamadıklarını söyledi. Herkesin kişisel verileri koruma hakkı olduğunu vurgulayan Dalkıran, “Bu, 2016 yılında yasallaştı. Bu konu sadece biz insan haklarının değil, şirketlerin de gündemindedir. Ben bu toplantının hazırlıklarının yaparak bir suç işlemiş gibi gösteriliyorum. Dediğim gibi bu toplantı yasaklı bir toplantı değildir. Toplantıya katılmak suç olamaz” dedi.

‘ARTIK HERKES TEHLİKE ALTINDADIR’

Kendisine gönderilen bir e-mailin suç delili olarak sunulmasına ilişkin Dalkıran, “Artık herkes büyük bir tehlike atındadır demektir. Herkes kendilerine gönderilen e-maillerden, mesajlardan sorumludur. Gelen mesajlardan nasıl sorumlu tutulabiliriz? Savcılık bu belgeyi suç oluşturduğunu ve benim katıldığımı söylüyorlarsa bunu kanıtlamalılar. Büyükada’daki toplantıda ne Nuriye ve Semih’ten, ne adalet yürüyüşünden, ne de Hayır Meclislerinden söz etmedik” dedi. Dalkıran, Roboski Derneği’ne göndermiş olduğu paraya ilişkin ise “2014’te Roboski Derneği’ne para göndermişim. Dernek üç yıl sonra KHK ile kapatılmış. ‘Terör’den yargılanan birime para göndermişim deniyor. Zaten parayı gönderdiğim kişi de özgür dolaşıyor. Ocak ayında yine bağış yaptığım bir dernek sonrasında KHK ile kapatılmış. 3 milyon mültecinin yaşadığı bir ülkede vatandaşları bireysel bağış yapmaktan çekinir hale getirir böyle yorumlar ve tehlikelidir. Bağış yaptığım Roboski Derneği bağıştan aylar sonra KHK ile kapatıldıysa ben ne yapabilirim?” diye sordu.

’30 YILLIK HAK SAVUNUCUSUYUM’

Dalkıran savunmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Önce Adalar Karakolu’nda, sonra teknelere bindirilerek başka karakollara dağıtıldık. Havasız, çok kötü şartlarda tutulduk. 30 saat boyunca nerede olduğumuzdan kimsenin haberi olmadı. İddianameye dair söyleyeceklerim bu kadar. İddiaların hiçbiri benim yasadışı bir şey yaptığımı söylemiyor. Terörle bağlantı kurulamaz. Hayatımı hakikatin ortaya çıkmasına, ayrım gözetmeksizin hakkı savundum. Silahlanmayla mücadele ettim. 30 yıllık bir hak savunucusu olarak ‘silahlı terör örgütü üyesi’ olmakla yargılanıyor almamı asla kabul etmiyorum. Beraatımı talep ediyorum.”

Savunması ardından Mahkeme Başkanı Adem Aygün, Dalkıran’a çapraz sorgusu sırasında ısrarla toplantının yapılması emrini kimin verdiğini, kimin giderleri karşıladığını sorması dikkat çekti.

SAVCI 7 HAK SAVUNUCUSUNUN TAHLİYESİNİ İSTEDİ

Savcı mütalaasında, Günal Kurşun, İdil Eser, İlknur Üstün, Nalan Erkem, Özlem Dalkıran, Peter Frank Steudtner ve Ali Gharavi’nin adli kontrol ile tahliyesini Veli Acu’nun tutukluluğunun devamını talep etti. Savcı ayrıca Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç’ın yargılamasının İzmir’deki dosya ile bağlantısı bulunduğunu belirterek birleştirilmesini talep etti.

NE OLMUŞTU?

Yargı önüne çıkacak olan insan hakları savunucuları arasında Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye direktörü İdil Eser, örgütün Türkiye şubesinin yönetim kurulu başkanı Taner Kılıç, Alman vatandaşı Peter Staudtner ve İsveç vatandaşı Ali Gharavi’nin yanı sıra şu isimler var:

  • Helsinki Yurttaşlık Derneği’nden Nalan Erkem,
  • Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün,
  • Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran,
  • İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden Günal Kurşun ve Veli Acu.

Tüm bu dokuz sanık gözaltına alınmalarından bu yana tutuklu bulunuyor. Eşit Haklar İzleme Derneği’den Nejat Taştan ve Hak İnisiyatifi’nden Şeyhmus Özbekli ise 13 günlük gözaltı süresinin ardından tahliye edilmişlerdi.

Büyükada davası sanıkları, 5 Temmuz 2017’de Büyükada’daki bir otelde travma/stresle baş etmek ve veri güvenliği üzerine yaptıkları bir atölye çalışması sırasında gözaltına alınmışlardı.

Savcılık makamı tarafından hazırlanan iddianamede, şüpheliler arasına 6 Haziran 2017’de gözaltına alınan ve halen tutuklu bulunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç da eklenmişti.

Taner Kılıç, diğer 10 sanıktan farklı olarak “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla yargılanan tek isim.

İddianamede, sanıklar “Gezi Parkı olayları benzeri şiddet içeren ve toplumda kaos oluşturacak olaylar” planlamakla suçlanıyor.

‘İDDİALARIN ELLE TUTULUR BİR YANI YOK’

Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada, 11 insan hakları savunucusu aleyhindeki iddiaların elle tutulur bir yanı olmadığı ifade ediliyor.

Örgütün Avrupa direktörü John Dalhuisen, “Gözaltına alındıkları andan itibaren, bunun Türkiye’deki eleştirel sesleri susturmaya yönelik siyasi bir kovuşturma olduğu çok açık.” diyor.

Örgüt, Taner Kılıç’ın telefonunda Bylock uygulaması olduğu iddialarını da yalanlıyor ve yapılan iki bilirkişi incelemesinde hiçbir Bylock izine rastlanmadığını, bu raporları da mahkemeye sunduklarını belirtiyor.

Af Örgütü’nün Türkiye raportörü Andrew Gardner da örgütün 60 yıllık tarihinde ilk kez bir direktör ve yönetim kurulu başkanlarının aynı anda tutuklu bulunduğuna dikkat çekiyor ve mevcut davanın Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları için kritik olduğuna işaret ediyor.

Gardner, “Bu dava 11 kişiye yönelik bir dava değil aslında. Türkiye’de bütün sivil topluma, özellikle insan hakları kuruluşlarına yönelik bir dava. Bir korku yaratmak için başlatılmış bir dava.” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Büyükada toplantısı rutin bir toplantı. Buraya eğitim toplantısı için gelmişler. Gözaltına alınıp üç ay tutuklu kaldılar. Demek ki hepimiz bugün yarın insan hakları savunduğumuz için biz de gözaltına alınabiliriz. Uyduruk suçlamalarla hakkımızda dava açılabilir. Öyle bir gerçek var Türkiye’de.” birgun.net

Son Haberler

İlgili Haberler