6.5 C
Almanya
Salı, Mart 19, 2024

Kore’de neler yaşandı?

Array

 YEŞİM PÜTGÜL

Türkiye’nin de büyük bir askeri birlik göndererek katıldığı 1950’deki Kore Savaşı bir süredir gündemde. Bu sadece Kuzey Kore’nin nükleer bomba yüklü füzelerle yaptığı denemeler ve Kuzey Kore lideri Kim Jong ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki karşılıklı suçlama ve tehditler nedeniyle değil. Geçen yıl gösterime giren ve büyük bir başarı kazanan, savaşın insani yönünü işleyen Ayla filmi vesilesiyle konu sanat, kültür ve magazin dünyasının da gündemine taşınmıştı. Son olarak Kuzey ve Güney Kore arasında, iki ülke liderlerinin sınırda bizzat buluşmasıyla başlayan barış süreciyle konunun daha uzun süre gündemde kalacağı kesinleşti.

1950’de başlayan ve 1953’te son bulduğunda ardında 4 milyona yakın ölü bırakan Kore Savaşı, Doğu’nun Batı’ya ya da komünizmin kapitalizme savaş ilanı olarak görülse de ne dünyada ne de Türkiye’de yeterince önemsenmemişti. Oysa NATO’nun çağrısı üzerine ABD’den sonra Kore’ye asker göndereceğini bildiren ilk ülke olan Türkiye, bu topraklarda 721 askerini şehit verdi. Tarihçi yazar Erhan Çiftçi’nin Dergah Yayınları’ndan çıkan Şark Cephesi’nden Kore’ye Bir Türk Generali kitabı, gerek Türkiye’nin bölgeye gönderdiği ilk tugayın komutanı olan General Tahsin Yazıcı’yı daha yakından tanıtmak, gerekse Kore Savaşı’na farklı açıdan bakmak için önemli bir çalışma.

Kore’de şehit düşen askerlerimizin büyük kısmı 17 Ekim 1950 tarihinde Kunuri’de gerçekleşen çarpışmada can vermişti. Amerikalıların çekildiği bölgede Türk tugayının bu denli ağır zayiat vermesinin nedeni yıllarca tartışıldı. Kimileri Amerikalıların kendilerini kurtarmak için Türk birliğini bilinçli olarak Çinlilerle karşı karşıya bıraktığını iddia etti; kimileri cephede Amerikalılarla iletişim kurulamaması nedeniyle Türk tarafının ağır zayiat verdiğini söyledi; kimileriyse tercüman olmadığı için Amerikalıların “Çekilin” talimatının Türk tarafında anlaşılamadığını belirtti. Sebebi ne olursa olsun bugün 721 Türk askeri, topraklarından binlerce kilometre uzakta yatıyor. Erhan Çiftci kitabında, kamuoyunda “Kore Kahramanı” olarak tanınan Tahsin Yazıcı’nın askeri faaliyetlerini ele alıyor. General Yazıcı’nın 40 yıllık mesleki yaşantısını incelerken Türk Ordusu’nun ve kullanılan askeri teçhizatların geçirdiği dönüşümü de gözler önüne seriyor.

 

V.Türkan Doğruöz-E.Yasemin Yücetürk-Raşit Gündoğdu /

Telsiz Telgraf İhtiyat Zabiti Tevfik Rıza Bey’in Çanakkale Günlükleri

Bir sivilin gözünden Çanakkale Savaşı

Tevfik Rıza Bey, 1914-16 yılları arasında Çanakkale Goncasuyu Telsiz Telgraf İstasyonu’nda yedek subay olarak görev yaparken Çanakkale’de yaşananları ve günlük yaşamı neredeyse saati saatine kaydetmiş. V.Türkan Doğruöz, E.Yasemin Yücetürk ve Raşit Gündoğdu tarafından yayına hazırlanın kitap, savaşın sadece taraflar arasında yaşanan askeri bir olay olmadığını, insani boyutlarının da bulunduğunu gösteriyor. Telsiz Telgraf İhtiyat Zabiti Tevfik Rıza Bey’in İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Çanakkale Günlükleri kitabı, savaşa bir sivilin gözüyle bakmamızı sağlıyor.

 

Murat Uluğtekin / Günlüklerde Bir Ömür

Komutan Eyüp’ün cephe güncesi

Topçu kumandanı, gizli teşkilat kurucusu, fabrika müdürü, spor kulübü yöneticisi, milletvekili… 1915’te Enver Paşa’nın talimatıyla Viyana’ya harp levazımatı almak için gönderilen ekibin başında bulunan Eyüp Durukan, hayatı boyunca pek çok iş yaptı, ancak asıl önemli işi, askerlik kariyeri boyunca yaşadığı olayları bir vakanüvis titizliğiyle gün be gün kayıt altına alması. Daha önce Balkan Harbi’nde Edirne Kuşatması (I. Cilt) ve Sofya Esaretinden Çanakkale Zaferi’ne (II. Cilt) adlı eserlerini okuduğumuz Durukan’ın anılarının üçüncü cildi, „Günlüklerde Bir Ömür III, Çanakkale’den Mondros’a, Eyüp Durukan”, Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918’de sonlanıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’ndaki son üç yılını anlatan bu önemli eseri de, tıpkı ilk iki cildi olduğu gibi Murat Uluğtekin yayına hazırladı.

 

Çiğdem Aslan, Mustafa Toker / Karagöz Gazetesi’nin Çizgileriyle I. Dünya Savaşı

Aman Karagöz,

bu gemiden ne atıyorlar?”

I. Dünya Savaşı sırasında Karagöz Gazetesi’nde yayımlanan karikatürlerden oluşan seçki, dönemin sosyal, politik ve askeri gelişmelerine mizahi bir dille bakıyor.

Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi uzmanları, I. Dünya Savaşı’na mizahi bir pencereden bakmamızı sağlayan bir çalışma yaptı. 1914 – 1918 yılları arasında, dönemin en etkili yayın organlarından biri olan Karagöz Gazetesi’nde yayımlanan karikatürlerden en çarpıcı olanları bir albümde topladı. “Mizahın hak ettiği değere dikkati çekmek” gerekçesiyle yapılan ve „Karagöz Gazetesi’nin Çizgileriyle I. Dünya Savaşı“ adıyla yayımlanan albümde, toplam 596 karikatüre ve bunların altyazılarının İngilizce ve İspanyolca çevirilerine yer verildi.

II. Meşrutiyet’in yarattığı özgürlük ortamında yayımlanan onlarca gazeteden biri olan Karagöz Gazetesi, yayın hayatı boyunca hiç kapatılmayan gazete olarak basın tarihimize geçti. Araştırmacılara göre bunun sebebini, gazete yönetiminin iktidarla iyi geçinmeleri olduğu kadar halkın gazeteyi sevmesine de bağlamak gerekiyor. Özellikle de II. Abdülhamit döneminde mizahla ilgili yayınlara kesinlikle izin verilmediği, bu dönemde karikatürcülerin ancak ülke dışından çalışabildiği düşünülürse, Karagöz Gazetesi’nin değeri daha da iyi anlaşılabilir.

İlk kez 10 Ağustos 1908 tarihinde ilk Türk karikatürcülerinden Ali Fuat Bey tarafından çıkarılan Karagöz Gazetesi’nin en belirgin özelliği, Karagöz ve Hacivat’ı güncel, toplumsal veya siyasi konularda alaylı bir dille konuşturması. Savaşın başında Avrupa’nın savaş kışkırtıcılığına ilişkin eleştirilerin yer aldığı albümde yayınlanan sonuncu karikatür, 20 Kasım 1918 tarihini taşıyor. Karikatürde iki tayfa, batmakta olan bir gemiden bir Alman subayını denize atmaya çalışırken görünüyor. Yanındaki sandalda ise Hacivat ile Karagöz konuşuyor. Hacivat Karagöz’e soruyor:

Aman Karagöz, bu gemiden ne atıyorlar?”

Karagöz’ün yanıtı ise savaşın bittiğini müjdeliyor:

Sulh limanına erişmek için safralarını denize atıyorlar.”

/

Son Haberler

İlgili Haberler